Dijital Çağda Kamu Yayıncılığı ve Algı Yönetimi: TRT Tartışması Ne Anlatıyor?
Teknoloji ve bilgi akışının hızlandığı çağımızda, medyanın rolü her zamankinden daha kritik bir konumda bulunuyor. Kamu yayıncılığı ilkesiyle kurulmuş kurumların tarafsızlığı, özellikle dijital platformlardaki haber tüketimiyle birlikte sürekli sorgulanmakta. Son günlerde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik iddianame süreciyle ilgili TRT Haber’in yayınları, bu tartışmayı yeniden alevlendirdi. Kamu kaynaklarıyla finanse edilen bir kurumun, siyasi kutuplaşmanın merkezine oturması, sadece bir haber meselesi olmaktan çıkıp, bilgi güvenliği ve vatandaşın haber alma özgürlüğü üzerine derin sorular doğuruyor.
İmamoğlu hakkında 19 Mart’ta gözaltına alınıp 23 Mart’ta tutuklanmasından 237 gün sonra hazırlanan ve henüz mahkemece kabul edilmeden kamuoyuna sızdırılan yaklaşık 4 bin sayfalık iddianamenin detayları, iktidara yakın medya organları tarafından sürekli gündemde tutuluyor. TRT Haber, bu kapsamlı belge üzerinden “suç unsurları” bulmaya çalışırken, kimi sunucuların şahsi yorumlarla olayı dramatize ettiği, hatta “İnsanın bunları okurken midesi bulanıyor” gibi ifadeler kullandığı gözlemleniyor. Konuklar ise savcılığı överek muhalefeti hedef alıyor, İmamoğlu’nun “suç örgütü lideri” olduğu algısını yaymaya çalışıyorlar. Bu durum, kamuoyunda “vergilerimiz bunlara mı gidiyor?” sorusunu yükseltmekte.
Eleştirilerin odağında, TRT’nin kamu yararına yayıncılık yapmak yerine, iktidarın söylemlerini yayma aracı olarak kullanıldığı iddiası bulunuyor. CHP, DEM Parti ve EMEP milletvekilleri, elektrik faturalarından toplanan TRT payları ve elektronik cihazların bandrol ücretleri gibi halkın vergileriyle oluşan bütçenin, kamu yararına değil, “saray iktidarının propagandasını” yapmak için harcandığını dile getiriyorlar. Bu iddia, medyanın bağımsızlığı ve hesap verebilirliği konusunda ciddi endişelere yol açarken, kamuoyunun devlete olan güvenini sarsma potansiyeli taşıyor.
CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) mevcut mevzuatının dahi bu tür taraflı yayınlara izin vermediğini hatırlatarak, TRT’yi “iktidarın ve sözde hukuk yoluyla muhalefete yönelik darbe girişiminin propaganda aygıtına dönüşmekle” suçluyor. Konuralp, bu kadar kendilerine güveniyorlarsa iddianamelerinin tüm detaylarını yayımlamaları çağrısında bulunuyor. Medyanın hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı kalma zorunluluğu, özellikle lekelenmeme hakkı ve masumiyet karinesinin korunması açısından bu tür yayınlar karşısında daha da önem kazanmaktadır.
EMEP Milletvekili Sevda Karaca’nın belirttiği gibi, TRT’nin yaptığı faaliyet “haber” değil, “iktidarın yargı hamlesine rıza üretmek” olarak tanımlanıyor. Bu yaklaşım, toplumsal bir suç algısı oluşturarak siyasi alanı düzenlemeyi, muhalefeti sindirmeyi ve seçilmiş belediye başkanlarını kriminalize etmeyi amaçlayan bir zincirin parçası olarak görülmekte. Dijital çağda dezenformasyonun bu denli güçlü bir kamu kurumu aracılığıyla yapılması, gerçeğin çarpıtılmasına ve kamuoyunun yanlış yönlendirilmesine yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Vergi mükelleflerinin sağladığı fonlarla finanse edilen bir kurumun, bu fonları halkın aleyhine, yani siyasi bir gündemi desteklemek için kullanması, etik bir çıkmaz yaratıyor. DEM Parti Milletvekili Sevilay Çelenk’in ifadesiyle, “yurttaşın finanse ettiği kaynaklarla, yurttaşın özgür iradesiyle seçtiği siyasal aktörlere karşı karalama kampanyası yürütülmesi” demokratik sürece bir darbe olarak algılanıyor. Bu durum, halkın kamu kurumlarına olan güvenini sarsarak, toplumdaki ayrışmayı derinleştirme ve kutuplaşmayı artırma riskini barındırıyor.
Medyanın bağımsızlığı, çağdaş demokrasilerin temel taşlarından biridir ve bir kamu yayıncısının tarafsızlığını yitirmesi, bilgiye erişimi kısıtlamanın ötesinde, toplumsal uzlaşmayı ve eleştirel düşünceyi de zayıflatır. Özellikle dijital platformlarda yayılan her bilginin sorgulanması gereken bu dönemde, resmi kaynaklardan gelen bilginin dahi siyasi bir ajanda ile servis edilmesi, kamunun gerçekleri anlama ve doğru kararlar alma çabasını baltalıyor. Bu durum, vatandaşların medya okuryazarlığı becerilerini geliştirmelerinin ne denli hayati olduğunu bir kez daha gösteriyor.
TRT Haber özelindeki bu tartışma, aslında çok daha geniş bir sorunun yansımasıdır: Bilginin gücü ve bu gücün nasıl kullanıldığı. Medyanın, kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğunu siyasi çıkarlara feda etmesi, dijitalleşen dünyada doğru bilginin peşinde koşan her birey için alarm zillerini çaldırıyor. Vatandaşların vergileriyle ayakta duran kurumların, her görüşe eşit mesafede durarak, toplumsal birleştirici bir rol üstlenmesi, demokratik yaşamın sağlıklı işlemesi ve kamusal güvenin yeniden tesisi için vazgeçilmezdir. Bu tür bir sorumluluk bilinci, sadece yayıncıların değil, tüm paydaşların ortak çabasıyla mümkün olabilir.
İlgili
Melis Erdem (33) — Bilim & Sağlık İçerik Üreticisi Melis Erdem, biyoloji eğitimi almış ve uzun süre sağlık teknolojileri firmalarında içerik yöneticiliği yapmış bir iletişim uzmanıdır. Popüler bilim, modern sağlık çözümleri ve sürdürülebilir yaşam üzerine yazılar kaleme alır. Bilgiyi sadeleştirip herkesin anlayabileceği bir dile dönüştürme konusundaki başarısıyla dikkat çeker.


